Bir Livaneli Klasiği: Serenad

Sen insanlara baktığın zaman üniformalar, bayraklar ve din görüyorsun. Ben ise insan, sadece insan. Seven, acıkan, üşüyen, korkan bir insan.

Serenad.. Zülfü Livaneli’nin kaleminden çıkan enfes bir eser. Kitap sizi önce kapağıyla bir bilinmeyene çekiyor. İsmiyle merak uyandırıyor. Sonrasında roman kahramanlarını çok iyi tanıyan ama bir o kadar da yanaşıp büyüyü bozmak istemeyen, uzaktan hayran hayran izleyen bir kahraman olup çıkıyorsunuz. 60 yıllık bir aşk. Dile kolay derler ya. Aslında dile bile zor. Bu aşkı merakıyla gün yüzüne çıkaran kahraman Maya’ya çok şey borçluyuz. Lakin o olmasaydı Nadia ile Maximilian Wagner’in aşkını, Şile’nin önemini, Struma’yı ve kitaba adını veren Serenad’ın ne olduğunu hiç öğrenemeyecektik.
Yazının başında alıntıladığım cümleler tam da bu aşkın bir özeti gibi. İnsan âşık olduğu biri için ne kadar zorluklara katlanır dersiniz? Birkaç kişinin baskısı değil, bir şehrin zorlukları değil, koca bir ülkenin bu aşka karşı gelmesi ve Wagner’in karşısında gördüğü seven, acı çeken, üşüyen ve korkan bir insan için her şeyi ve herkesi karşısına alması. Hani romanlarda olur böyle aşklar inanma derler ya. Bakmayın siz öyle diyenlere, inanın. Çünkü Serenad tam da gerçek bir hikaye.
Bu hikaye de farklı ülkeleri, insanları, hayatları ve dönemleri okumaya hazır olun. Maya ve Profesör Wagner’in  buluşmasıyla Serenad sizi, Nazi Almanya’sına, o dönemin Türkiye’si ile günümüz Türkiye’sine gitgeller yaptırıp sizi kendisine bağlayacak.
Livaneli romanlarıyla henüz tanışmadıysanız eğer, Serenad bizce çok güzel bir başlangıç olacak.

MAVİ

Not: Bu yazım 22/07/2019 tarihinde Ses Dergisi’nde yayımlanmıştır.

MAVİ

MAVİ

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *