”Adım” – Emir Akçaağaç

Özlemek mi yoksa alışmak mı daha zor? Uzaklarda olmanın verdiği o garip hissiyat, sılanın zihinde beliren silueti, belli belirsiz anılar ve yeni başlangıçlara açılan yelken.

Herhangi bir insan icin ne kadar zorsa gurbet, benim için de öyleydi. Memleketten binlerce kilometre, bir deniz ve bir okyanus ötede, yepyeni bir yaşam kurma hedefiyle buradaydım.

Güleryüzlü insanların mutlu hayatlarını sürdürdükleri bu coğrafya, beni de kabul eder miydi acaba? Ah bir de şu dili öğrenebilseydim !

Kanada’ya geleli henuz birkaç hafta olmuştu. Üzerimdeki heyecan bulutları yavaş yavaş dağılmıs, başladığım dil kursu ile birlikte tüm mesaim İngilizce’ye dönüşmüştü. ‘Yabancı’ kelimesinin sözlük anlamını iliklerime kadar hissediyordum insanlarla beraber olduğum zamanlar.

Sesler, kelimeler ve cümleler havada usul usul süzülüp kulaklarıma ulaşıyor fakat beynimde oluşturdukları sinyaller hiçbir şey ifade etmiyordu. Pek alışılmadık bir duyguydu bu, birkaç kuşun biraraya gelip cıvıldaşması kadar anlamlıydı benim için etrafımdaki diyaloglar. Bununla birlikte korkudan ziyade bir merak vardı sürekli zihnimde, idrak eksenli bir merak. Ta ki o gün gelene kadar!

Bir arkadaşımla buluşma niyetiyle otobüse binecektim. Ne var ki, bu diyarlarda ilk kez kullanacaktım otobüsü. Hani o ineceginiz duragı kaçırma tedirginligi ile bir önceki duraktan kalkarsınız ve yürürsünüz ya kapıya doğru, iste ben hep ayakta, tam kapının karsışında idim yolculuk boyunca.

Otobüse binerken şoföre verdiğim selam sonrası, endişe dolu yüz ifademle ilerlemiş ve boş koltuklara inat koridorda dikilmeye başlamıştım. Gözümü camdan ayırmamalı ve ineceğim duraktan önce düğmeye basmalıydım. Ya kaçırırsam? Nasıl ifade edebilirdim ki kendimi, nasıl yardım isteyebilirdim? İngilizce öğreniminin ihmal edildigi geçen yıllara duyulan pişmanlık kadar sahiciydi içimdeki endişe.

Ve işte o durak… Arkadaşımın bahsettigi o büyük camlı binanın önünde durmuş, benim de ineceğim bir sonraki durağa doğru hareketlenmişti otobüs. Kendimden emin, üstesinden geldiğimi duşündüğüm bu görevin son parcası olan duğmeye basmış ve beklemeye başlamıştım. Bundan sonrası; duracak otobüs, şoförün acacağı kapı ve aşağıya inmem.

Otobüsün durması ile birlikte kapının açılmasını beklerken, nedense kapı açılmamıştı. Ani bir refleks ile soföre doğru bakmış, aynada onunla yüzyüze gelmiştim. O da bana bakıyordu, anlıyordum ki ineceğimin farkındaydı. Fakat neden kapıyı açmıyordu?

Bakışlarım etrafimdakilere kayıyor ve sofördeki yüz ifadesini onlarda da görüyordum. Derken bir ses yankılandı kulaklarımda: “Step down!”.

Bana mı söylüyorlardı acaba? Evet, sofördu bu, aynadan bana doğru birkaç defa tekrar etmişti her defasında sesini yükselterek. Anlayabildiğim tek şey, sesin tonundaki sabırsızlık ve kızgınlıktı. Ama neden, neden açmıyordu kapıyı?

Kapının hemen yanındaki koltukta oturan yaşlı hanımdan da aynı kelimeleri işitiyordum: “Step down!”. Of Allah’ım, bu insanlar ne demek istiyorlar?

Dil kursunda öğrenmeye başladığım kelimeler sırayla gözümün önünden geçiyor, fakat duymakta olduğum kelimeler ile bir türlü örtüştüremiyordum. “Stop” durmak demekti, acaba “Step” de onun bir zaman çekimi olabilir miydi? Ama zaten duruyordum, neden durmamı istesinlerdi ki?

Kendimi bu kadar köseye sıkışmış, çaresiz ve korku içinde hissettigim ikinci bir an olmamıştı hayatımda. Tek bir ses, “Step down!”, sorgulayan yüzler ve ben…. Derken, gaibden gelen bir dürtü ile bir adım aşağı atmam ve kapının açılması!

Olayın sıcaklığı ile kavrayamadığım, lakin sonrasında arkadasımın belirttiği üzere otobüsteki ‘sensorlu kapıları’ nasıl tahmin edebilirdim? Kapı daha tam olarak açılmadan kendimi kaldırımlara doğru fırlatmıştım. Yaşadığım tarifsiz ferahlama ile beraber gözgöze geldiğim yaşli hanimefendiye doğru, cat pat İngilizcem ile şu cümle dökülüvermişti: “I speak no English”. Sonrasında otöbüs hareket edene kadar görebildiğim, hanımefendideki mahcup yüz ifadesi..

Konuşmak, anlaşmak… İnsanın en temel ihtiyaçlarından birine olan yoksunluk, yaşamı da çekilmez kılma noktasında var gücüyle preslemişti beni. Önceliklerimi belirleme hususunda birkez daha silkinmeme yol açmış, İngilizce öğrenmeye olan biatımı yenilemeye sevk etmişti. Bundan sonra ögrenecegim ilk kelime öbeği ise kimse icin sürpriz olmamalıydı: “Step down” !

Emir Akçaağaç

MAVİ

MAVİ

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *