Suskun Gece

Geceydi… Hafif bir esintide sıcaklığı iki avucunun arasında tuttuğu ve hiç vazgeçemediği mavi bardağındaki sert kahvede arıyordu. Sıcaklık ve sert kahve… Tezatlıkların adamıydı zira ve bu yaşadığı an tamda onu tamamlıyordu. Kulağında yağmura eşlik eden bir tını.. Telli turnam selam götür sevgilimin diyarına.. Üzülmesin ağlamasın belki gelirim yarına cananıma  diyordu. Yağmur ve türkünün sesi… Damlaların yüzüne dokunuşu ile gözyaşlarının birbirine karışması. Bu gece her şey birbirini tamamlıyor diye geçirdi içinden.

Sıcaktan soğumaya yüz tutmaya başlamış olan kahvesinden son yudumunu alacaktı ki, bir ses işitti…

– ”Yağmurda yürümeye bana eşlik eder misin?”

Tam da içinden yapmayı geçirdiği bir eylemdi bu. Son yudumunu alıp bir tur atmaya çıkacaktı.

Yürümeye başladılar. Yanlarında şemsiye yoktu. Bilirdi şemsiyelerin yağmuru heba ettiğini. Sırılsıklam olmadıktan sonra ne alemi vardı ki yağmurda yürümenin?

İkisi de suskundu. Sadece yürüyorlardı. Sağlı sollu ağaçların olduğu ve sonbahardan dolayı sarı-turuncu arası bir renge yüz tutmuş yapraklarla bezeli sokakta, tek ışığın sokak lambaları olduğu, bir kaç işten geç gelip köpeğine hava aldırmaya anca zaman ayırabilmiş konu komşunun selamı dışında bu sessizliği bölecek bir Allah’ın kulu yoktu etrafta.

– ”Son yağmurlu geceden beri” dedi duraksadı. ”Neler yaptın?” diye sordu.

Anlatmaya nerden başlasa bilemedi. O an esen rüzgarla içinin titrediğini hissetti.

-”Son yağmurlu gece…” dedi. Sahi neler anlatmıştı, en son nerede kalmıştı? Zihnini yokladı. Anlatacak çok şey birikirdi. Hatta her şeyi biran önce O’na anlatmak için sabırsızlanırdı ama… Ama…İşte yazma macerası da bu ama ile başlamıştı. Her şeyi yazar olmuştu o günden sonra. Hiç günlük tutmamıştı bu yaşına kadar lakin her şeyin bir ilki vardı. Ve o ilk O’na bu macerayı başlatalı epey olmuştu. Zihninden bunları geçirirken yağmurun hızlandığını yüzüne düşen yağmur damlalarının artması ile anladı. Bu sokakta tek tük ışıkları yanan evler vardı. Herhalde çocuklarını uyutup film izliyorlar diye geçirdi içinden.

O bunları düşünürken diğer bir soru geldi.

-”Ben yokken film izledin mi?”

”Hayır” dedi içinden. Hayır. Senden sonra ne film izledim, ne yağmur altında deliler gibi dans ettim. Ne en sevdiğin yemeği yapabildim ne de bisiklete binebildim. Seninle yaptığım hiçbir şeyi bir daha yapmadım… Yapamadım…

Bu sessiz ama sorulu, sıcak ama sert gece yürüyüşünün sonuna geldiğini, kendi mahallesine vardığında idrak etti.

Soğuyan mavi bardağını dış kapının önündeki masadan aldı. Anahtarlığını cebinden usulca çıkardı. İki üç farklı anahtarın arasında,  gecenin karanlığında evinin anahtarını bulmakta zorlansa da kapıyı açmayı başardı. Evin kapısını kapatıp sol duvardaki elektrik düğmesine bastı. Karanlığa alışkın olan gözleri biranda ışığa alışmakta zorlandı. Girişteki iki merdiveni çıkıp salona ulaştı. Bardağını sudan geçirip havlu kağıdın üzerine bıraktı. Çok yürümemişti ama yorulmuştu. Yağmurda ıslanan üzerini değiştirip odasındaki pencere önünde duran beyaz masasına oturdu. Gece lambasını yaktı. Masada tek duran şey günlük ve kalemiydi. Kaldığı yeri açtı ve yazmaya başladı.

Sevgilim,

Bugünde sana verdiğim sözü tuttum. Yağmurda sensiz yürüdüm. Biliyorum yanımdaydın. Bunu ”Son yağmurlu geceden beri neler yaptın?”  dediğinde içimi titreten bir rüzgarın gelişiyle anladım. Tıpkı Senin her gelişinin benim içimi titrettiği gibi. Karanlık sokaklarda yürüdüm… Sen yoktun, ben yokluğunla sohbet ettim. Evet sen yokken film izlemedim, izleyemedim. Bisiklete binemedim. Seninle yaptığım her ne varsa bir daha yapamadım. Seni hatırlatmalarından korktuğumdan değil, yaptıklarımın sensiz hiçbir tadı olmadığındandı yapmayışlarım. Ama evet yağmurda yürümeyi hiç ihmal etmedim. Sana söz verdiğim gibi… Ölüm anında, son kez elini tutup gözlerine bakıp gitme dediğimde yağmura karışan gözyaşlarım eşliğinde sana verdiğim söz gibi. Hiçbir yağmuru kaçırmadım. Son kez elini tutar gibi, son kez gözlerine bakıp gitme der gibi baktım her yağmur damlasına. Her adımda seni aradı gözlerim. Her sokak başında yanıbaşımda hissettim seni. Ve evet hiç şemsiye almadım yanıma sen yağmurda ıslanmayı seversin diye. Kahveyi bırakamadım, her kahve içişimizde üç vakte kadar sevdiğine kavuşacaksın deyip gülüşmelerimiz hatırına. Ne zaman kavuşuruz bilmem… Tek bildiğim her yağmurda sana verdiğim sözü tutacağım. Ve sen her yağmurda yanımda usulca ve sessizce elimi tutuyor olacaksın… Huzur içinde uyu…

Huzur içinde uyu… Bu son cümlesi her gecenin sonunda yazdığı tek aynı cümle olmuştu. Sıkılmasın diye her gün farklı şeyler yazar olmuştu. Kalpten inanırdı O’ nun bu satırları okuduğuna ve sıkmak istemezdi hep aynı muhabbetlerle. Ama huzur içinde uyu cümlesinden vazgeçemezdi. Gözünden akan son damla son noktası olurdu cümlesinin.

Gece lambasının düğmesine dokundu. Bir müddet daha karanlıkta oturdu. Sonra usulca uzandı yatağına. Dudağında son cümle ile uyuyakaldı…

Huzur içinde uyu/yalım…

MAVİ

MAVİ

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *