Siz hiç acabaların içinde sıkışıp kalmışlık hissini yaşadınız mı?
İnsan ne bir aksiyon alabiliyor ne de çaresizce oturup hayatına devam edebiliyor. Kafamın içinde bitmek bilmeyen bir ikilem arasında yaşamak hayatımın bir parçası haline geldi. Sabah onunla uyanıyorum, öğlen yemek niyetine onu tadıyorum. Ara öğün olarak onu düşünüyorum. Gece, hele ki ah gece. İnsanın sorularıyla baş başa kaldığı yegane zaman dilimi.
Hal böyle olunca epeydir her zamankinden fazla konuşur oldum kendimle. İyi ki bir de psikoloğum oldu bu zaman diliminde. Bugün dedi ki: ”Hala bahsi geçince kendini tutamayıp ağlıyorsun.” Üzerinden onca zaman geçse de muallakta kalan, çözüme ulaşmayan, aslını öğrenemediğin her şey insanın canını acıtıyor. Ben ki bu yaşıma kadar hiç bir konuda muallakta bırakmadım kendimi. Kestirip atacaksam da konuştum, konuyu bir sonuca bağladım öyle kapattım zihnimde. Ama şimdi öyle mi? Doluya koysan almıyor boşa koysam dolmuyor. Düşün Allah düşün. Var mı bir çıkış yolu? Benim bildiğim yok. Eee ne yapacağız? Düşünmeye devam…Peki ama nereye kadar? Bilmiyorum. Rüyalarımda bile bir sonuca vardırdığım konu gerçek hayatta hep muallak.
Şarkıda diyor ya kendime yeni bir ben lazım diye. Benim kendime yeni bir ben oluşturmam gerek. Yeni bir şehir, tanımadığım insanlar, bilmediğim ve aşina olmadığım bir sahil kasabası. Çok mu şey istiyorum? Belki de evet… Peki bu zihinle nereye gitsem kafamdaki sorular benimle gelmeyecek mi? Çocuk mu kandırıyordum yoksa kendimle dalga mı geçiyordum? Çıkmaz bir sokaktayım işte. Bu yolun ne ilerisi var ne de geriye dönüp aynı yolu yürüyebiliyorum. Ne yapmalı insan böyle durumlarda bilemiyorum ve ilk defa çözümsüz kalıyorum.
Velhasıl…Ben çok yoruldum… İnsan bazen kafasını çıkartıp bir yere bırakıp onsuz da devam edebilmeli yoluna. bakın yine çok şey istedim.
Neyse neyse… Buraya şiir okumaya, hikaye okumaya geldik. Senin derdini mi dinleyeceğiz denmeden ben içimdekileri buraya bırakıp gideyim. Hani eskiden gazetenin birinde dert dinleyen bir köşe yazarı vardı. Okuyucu derdini yazar, o da köşesinden cevap verirdi. Ne bileyim işte aynı durumda olan varsa bir çare bulunur belki diye sizi aracı etmiş oldum. Hayat hep şiir okuma havasında geçmiyor işte. Edebiyat bir yandan da derdini anlatabilme sanatı değil midir? Bu sözlerimle de Cizlavet yayın kurulunu yazımın heyetten geçmesi adına ikna etmeye çalışıyormuşum gibi algılamayın lütfen. Sadece bir bakış açısı sunuyorum diyelim ve geçelim.
Şu andan itibaren kendime nur topu gibi bir dert daha edindim… Acabaların sonu bitmiyor işte. Şimdi de acaba bu ay yazım yayımlanacak mı derdine düşeyeceğim…
Acabalarınız bol olsun diyeceğim ama beddua gibi bir cümle olacak. Acabasız kalasınız mı desem. Herneyse Allah herkese çözüme kavuşturacağı dertler versin deyip gideyim.
MAVİ
(Bu yazım ilk olarak www.cizlavet.com sitesinde yayımlanmıştır.)