Merhaba. Ben tırtıl, geleceğin minik kelebeği, yani şey…Siz insanlar bize öyle diyorsunuz. Size şimdi
kozamın içinden sesleniyorum. Evet burada iyice uçmaya elverişli olmam için sizin saat ve gün
kavramınıza göre 10-12 gün kadar beklemem gerekiyor. Beklemek… Ah ne büyük bir eylem. Bir kaç
saatçik değil ki geçsin, hemen bitiversin. Ya da iki lafın belini kıracağım birisi daha yok ki kozamın
içinde. Offf sığamadım buraya da. Azıcık ayağımla ittirsem yer açılır mı acaba? Neyse neyse
bekleyeceğiz başka çare yok.
Aklımda deli sorular. Dışarısı nasıl acaba? İlk ne göreceğim? Hangi renk bir kelebek olacağım? Annem
çiçekleri ve onların aralarında gezmeyi çok severmiş. Çiçekler nasıl bir şey acaba? Düşünmek için çok
vaktim var evet ama benim sabrım yok. Ne olurdu sanki pat diye çıkıversem kozamın içinden. Ayy
“Huysuz Dede” gibi oldum değil mi? Çok mu söylendim ve dert yandım acaba? Ama ben de haklıyım
yani bu kadar merakla nasıl geçer vakit?
İnsanlar kelebekleri çok seviyorlarmış. Hatta duyduğuma göre çok büyük kelebek parkları varmış.
İnsanlar oraya gidip bizimgillere bakıyorlarmış. E bizimkiler de bazen onların parmaklarına
konuveriyormuş. Kelebeklerin ömrü bir gün diyorlar bir de hıh ne yani ben bunca çileyi bir gün için
çekmiyorumdur herhalde. Bu arada baştan uyarayım. Ben konudan konuya atlamayı pek severim. Artık
benim hızıma yetişmeniz gerekecek.
Her geçen zaman, her düşünce, her soru işaretleri beni sanki bu kozanın içinde daha da büyütüyor. Yok
yok olgunlaşma gibi değil. Kozamın içine sığmakta zorlanıyorum. Galiba vakit geliyor. Tüm sorularımın
yanıtlarını alacağım ama en çok ilk olarak ne göreceğim onu merak ediyorum.
Ah vakit tamam galiba işte çıkmaya başlıyorum. Günlerdir bu anı bekledim. Bir dakika bir dakika
sessizlik. Şimdi ne yapmam gerekiyordu? Heh tamam uçmaya başlamak için kanatlarımın kurumasını
bekleyeceğim ve onların güçlü olması için hemolenf içeren sıvıyı kanatlarımın içine pompalayacağım.
Günlerdir buradan çıkmayı bekledim, biraz da bunun için bekleyeceğiz ne yapalım. Beklemek… Her
yolun kaderi değil midir? Ahh minik kelebeğim, “şen” edebiyat da mı yaptın şimdi? :)) Ayy kendi
kendime bi espriler filan. Keyfim yerinde evet çıkıyooorrummmm. Yaşasın minik kelebeğin
özgürlüğüüüü.
Aaa ilk ne göreceğim dedim ama her yer kapkaranlık. Ben ne tarafa uçacağım şimdi? Ah durun durun bir
ışık gördüm sanki. Hadi biraz oraya gidip bakayım. Çok heyecanlıyım. Allah’ım uçmak ne kadar
güzelmiş. Evet ben bir geveze kelebeğim. Heyecanlarım, kalbim, sabırsızlığım… Her şeyim gevezedir
benim. İşştee yaklaşıyorum ışığa. Işık hızı dedikleri bu mu? Ben mi ona yaklaşıyorum yoksa o mu
ban…a….
———————————————————————
-O ses neydi?
-Hangi ses?
-Arabanın camına bir şey çarptı sanki.
-Ha onu mu diyorsun, otobanda hızlı giderken kelebekler veya sinekler çarpıyor cama. Ölüyorlar işte,
inşallah bir de bu hayvancağızların vebaline girmiyoruzdur…
-Kelebeklerin ömrü bir gün diyorlar doğru mu acaba?
-Bilmiyorum ki… Hava da karardı. Bi arabanın ışıkları aydınlatıyor yolu. Herhalde onlar da ışığa doğru
uçuyorlar…
Neyse müziğe devam edelim. Tınısı hoşuma gitti. Şiirden bestelenmiş. Hay Allah tam da kelebek
konusunun üzerine geldi bu şarkı da…
“Belki kelebeğim zayıf kanadım
Bilmem ki biter mi bu hüzün, kasvet
Açar mı çiçekler her şeye inat
Ey güzel Rabbim bize yardım et
Belki kelebeğim zayıf kanadım”
Mavi
(Sondaki Şiir: Yaşar Beçene
Beste: Ümit Reva-Melih Ünver)