Bir öğle yemeği arasında, şirketin bahçesinde toplandı masa sakinleri. Üzerinde çalıştıkları projenin sıcaklığı kadar olmasa da, terletici bir sıcak hakimdi bu güneşli Ottawa gününe. Bahçede oturmak nemin de etkisiyle çok konforlu değildi fakat, hepsi biliyordu ki birkaç ay sonra o çılgın kış günleri esir alacaktı şehri, ve tadını çıkarmadıkları her yaz günü için iç geçiriyor olacaklardı.
Sabahtan beri bilgisayar başında içilen kahveler ve beyinlerin yaktığı enerji, açlık seviyelerini tavan yaptırmış, saat 12’yi gösterir göstermez, hepsi de bahçedeki masaya doğru hareket etmişlerdi. Oturdukları masanın ortasındaki şemsiye, öğlen güneşinden onları biraz da olsa koruyabiliyordui. Dakikalar geçtikçe bahçedeki diğer masalar da bir bir dolmuş, sonradan gelenler dışarı hızlıca bir göz gezdirip, mecburen kafeteryanın içerisindeki masalara geçmeye başlamışlardı.
İkisi yemeğini evden getirmiş, diğer ikisi de kafeteryadan almışlardı. Kafeteryanın yemeklerinde son dönemde yapılan iyileştirmeleri, şirketin yapmış olduğu ankete bağlamışlardı ama yine de gönül daha zengin bir menü isterdi tabi. Her ne kadar buradaki insanlardaki eğilim öğle yemeklerini evden getirme üzerine olsa da, türlü sebeplerden eli boş gelinen günler için kafeterya hayat kurtarıcıydı çünkü.
Masanın batı kenarında, günün menüsünden kıymalı lazanya, güney tarafında her gün bulabileceğiniz “shawarma”, kuzeyinde anne eli değmiş “naan” eşliğinde nohut ve basmati pilav, doğu yakasında ise akşamdan kalmış yağsız pilav ve karides vardı. Afiyetle yenecek bu yemekler onları öğleden sonrası için hayatta tutmalıydı (ve tabi bazı atıştırmalıklar ile birlikte).
Laf lafı açmıştı yine her zamanki gibi. Bu masanın en belirgin özelliklerinden birisi, çok çeşitli konuların (mümkünse iş harici!), herkesin kendi bakış açısıyla, kimsenin kimseyi yargılamadığı ve yadırgamadığı şekilde konuşulabiliyor olmasıydı. Hepsinden önemlisi, bu masadaki herkes meraklıydı. Farklılıkların zenginliğini içselletirmiş olan bu masada, bu farklılıkları merak eden, soran, farklılıklarla ilgilenen zihinler oturmaktaydı.
Günün konuları mı dediniz? Netflix’de izlenen dizilerde son durum, spor salonuna gitmenin kilo vermedeki önemi, geçen haftaki müzik festivalinde çıkan gruplar ve son olarak Hristiyanlık, Hinduizm, Budizm ve İslam’daki ‘Tanrı’ inancı.
Bambaşka milletlerden, bambaşka ana dilleri konuşan ve bambaşka inançlara sahip insanlari bir huzur ikliminde bir araya getirmiş bu masa, belki de dünyadaki en Kanadalı masalardan biriydi. Yaz boyu her öğle arasında, tepedeki güneşle birlikte ayrı bir ışık kaynağı görevi görüyordu.
Kimdi peki bu masanın sakinleri? Kare şeklindeki masanın her bir kenarında, birer yazılım mühendisi oturmaktaydı: İngiltereli Dave, Hindistanlı Arjun, Çinli Hao ve Türkiyeli Ferit.
Yemekleri ve tatlı sohbetlerinin bitmesiyle beraber, zaman birer kahve alıp işe geri dönme zamanıydı. Kanadalı masanın sakinleri bir gün sonra tekrar bu masada buluşacak, yine yeniden Kanada’ya anlam katıyor olacaklardı.
EMİR AKÇAAĞAÇ