Fedailerin Kalesi Alamut-Kitap Analizi

Okuduğum kitapla ilgili okurken bir sürü şey geliyor aklıma. Şunu da yazsam bunu da yazsam diyorum hep. Fakat düşündüklerimin birçoğunu not almadığım için aklımdan uçup gidiyor. Bu kitabın bana hissettirdiği birçok duygu oldu. Aklımda kalanları yazıyorum.

Kitabımız Vladimir Bartol’un Fedailerin Kalesi Alamut isimli kitabı.Yazarı Sloven bir şahsiyet. Kitap Halime isimli bir kölenin veya cariyenin tarihin tozlu sayfalarının meşhur bir ferdi olan Hasan Sabbah’ın eline düşmesini konu edinmekte. Ancak tam da aynı zamanlarda İsmaili olan İbni Tahir’de Hasan Sabbah’ın emrine girmiştir. Kitabın genel işleyişinde olaylara bir Halime’nin gözünden bir de İbni Tahir’in gözünden bakıyorsunuz. Aslında Hasan Sabbah’ı bilmeden bu kitabı okumuş olmak biraz eksik kalır.

Hasan Sabbah 1034-1124 yıllarında Büyük Selçuklu Devleti döneminde yaşamış bir tarikat lideri. Tarikatı önceleri İsmaili olarak bilinirken sonrasında Hasan Sabbah ile Haşhaşi olarak bilinmeye başlamış.

Kendisinin en önemli özelliği müritlerine verdiği haşhaş ile onları uyutarak kurduğu sahte cennetlere götürmesi ve sahte cennetlerin her türlü nimetlerinden müritlerini faydalandırarak onların kendisine sıkı sıkıya bağlanmasını sağlamış olmasıdır. Bu sahte cennetlere giren müritler oradaki güzel kızlar, bahçelerin güzelliği ve yediklerinden içtiklerinden etkilenerek gerçekten de cennete geldiklerini sanıyorlar ve sonrasında liderleri olan Sabbah’ın yanına döndüklerinde ona inanılmaz bir bağlılık ile bağlanıyorlardı. İşte bu kitap o sahte cennetin yani Alamut’un hikayesini anlatır.Kitap genel olarak bu cennetten bir dönemi ve Hasan Sabbah’ın felsefesini anlatmaktadır.

Bu kitapta mezhep bölünmesi konuları işlenmekte olup, Hz. Ali ve Hz. Ebubekir atışması, Alamut Kalesi ve hikayesi, İran coğrafyası ve Arap toprakları, İsmaili öğretisi, Haşhaşiler, uyuşturucu ve felsefe, psikoloji ve sosyolojinin enfes bir şekilde harmanlandığını görürsünüz.

Sabbah bu kalede çok disiplinli bir fedai ordusu, suikast ordusu kurar. Öylesine delice, dahice fikirler yaratır ki kendine sahte peygamber yaftası ve cennetin anahtarını veriyorum diyerek bir halk tapınmasını sağlar.

 Alamut’un bir köşesinde sahte cennetlere gönderilmek üzere yetiştirilen ve sıkı bir fedai olması hedeflenen İbni Tahir ve kendisi gibi fedai arkadaşları vardır. Diğer bir köşesinde ise gizli bir bahçede Hasan Sabbah’ın sahte cennetinin belki de en önemli unsuru olan güzel köle kızları vardır. Fedailer, Alamut’ta her yönden sıkı bir eğitimden geçirilirler. Alamut’un gizli köşesindeki bahçelerde ise Halime ve arkadaşları fedailere sunulmak üzere bir kadının erkeklerin nasıl hoşuna gidebileceği konusunda sıkı bir eğitim almaktadırlar. Hasan Sabbah, nam-ı diğer Seyduna yetiştirdiği fedailerden üçünü bu bahçelere, cennetine(!) adam gönderme yetkisini kullanarak gönderir ve fedailer bu sahte cennetin ve huri zannettikleri kızlara aşık olarak kalenin fedailer bölümüne tekrardan Seyduna’ya tam bir itaatle dönerler ve arkadaşlarına da cennetten geldiklerini anlatırlar. Sonuç… Hasan Sabbah’ın sahte cennet numarası tutmuş ve kendisine körü körüne bağlı fedailer yetişmiştir artık. Hasan Sabbah bu fedaileri belki de devri değiştirecek olaylar için kullanacaktır. Burada bir ipucu vermek istiyorum. Avrupa dillerindeki “assasinate” kelimesi suikast anlamına gelmekte ve bu yabancı kelime ise haşhaşi kelimesinden türemiştir yazılanlara göre. Gerisi kitapta…

Kitabın ana hatları böyle. Ancak ben bir de yazarın tarzına ve yukarıda anlattığım olayları nasıl somutlaştırdığı konusuna özellikle değinmek istiyorum.

Bu kitabı okurken ben Hasan Sabbah’ın sahte cennetindeydim. Ara sırada fedailer köşesindeydim. Ama en çok cennet bölümünde olduğumu söyleyebilirim. Kitabın dili çok sade.

Kelime oyunları ve sizi düşündürecek cümleler yok. Fakat olay bir cennet hayali olunca kitabı elimden bırakmak istemedim. Yazarın cümleleri ile kimi zaman Halime kimi zaman Meryem kimi zaman Sara’nın yanındaydım. Orada bir köşede, minderlerin üstünden o sahte cenneti gözlüyordum. Hatta olayların bizzat içindeydim. Ya da keşke içinde olabilseydim demek daha doğru olur. Kitap, sizi sahte cennetin hurilerinin narin elleriyle sarıyor ve bırakmak istemiyorsunuz. Kitap, belki de birçok kişi için felsefi bir kitap olabilir. Ama ben kitaba o kadar kaptırdım ki işin felsefi yönünü geçtim ve yaşamaya başladım. Bu yazarın anlatım başarısından mıdır yoksa her insanın cennet hayalinin somut olarak önüne sunulmasından mıdır bilemedim. Ama çok çok güzel, bir çırpıda bitebilecek bir kitap.

Yalın dilinin yanı sıra sürükleyici, zihni açık tutan yapısıyla sayfa sayısını unutturup zevkle okuduğum dakikalar sunmasıyla, kafası çok ileri düzeyde çalışan bir liderin saf insanlar ve hatta olmayanlar üzerindeki etkisini anlatırken yaptığı çözümlemeler ile yazar mükemmel bir kitap sunmuş diyebilirim. Zaman kaybetmeyin, okuyun derim 🙂

İyi okumalar.

ZÜLAL

MAVİ

MAVİ

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *