İZMİR’İN DAĞLARINDA ÇİÇEKLER AÇAR
Bir düğün hazırlığı için İstanbul’a gitmiştik. O zamanlar daha ufağım. Gelin-damat için kiralanan ev temizlenecek . “Bakkaldan bi klorak alıp da geliver” dedi annem. Evin en küçüğü olunca bakkala hep beni yollarlardı ama bu defa işler hiç umduğum gibi gitmedi.
Girdim bir Istanbul bakkalına, “abi 2 tane klorak verir misin?” dedim. Bir sessizlik; bakkal dükkanda onca şey satıyordu ama “klorak ne, nasıl bilmez?” diye içimden geçirirken bakkalın da o ara “Allah bilir çizgi filmin başından kaldırıp yollamışlar bu veledi, çocuk yolda unuttu kesin ne alacağını şimdi de sallıyor” diye düşündüğüne emindim ama ispat edemezdim. Kısa bir bakışmanın ardından yineledim cümlemi. Bakkal abi “o ne ki?” dedi. Dedim “klorak, klorak işte”. Temizliğe kullanılır ya. Adamın meraklı bakışları, “lan kaç yıllık bakkalım klorak da ne?” düşünceleri devam etti. Arkamdan çok şükür ki annem yetişti, “noldu bulamadın mı klorak?” dedi. “Hoppala, buyur buradan yak!” dedi bakkal. Sakalımız yok ki dinlensin. Annem temizlikti çamaşır suyuydu derken işi çözdüler ve biz klorak kelimesinin sadece İzmir’e has bir kelime olduğunu annemle birlikte o gün öğrenmiş olduk.
Ben, Mavi. İzmir delisi bir Bornova çocuğuyum. Yaşımın kaç olduğunu sormayın. İzmirliler hep gençtir, güzeldir, delidir ve ölümüne İzmir sevdalısıdır.
Baştan uyarayım, bu yazıda İzmir’e methiyeler dışında bir şey bulamayacaksınız. Eğer İzmir’i sevmeme gafletinde bulunduysanız tam olarak bu cümlede durabilirsiniz. Ama hiç tavsiye etmem. Zira ben size İzmir’i de sevdirmesini bilirim!
Biz İzmirliler yemeyi, yedirmeyi, içmeyi seven insanlarız (içmekten kastım içeceğin her türlüsü. Boşuna gavur İzmir dememişler ama ben yine de hakkımı ayrandan yana kullananlardanım). En önemlisi fazla cana yakın, hemen senli benli olan insanlarız. İçimiz kıpır kıpırdır bizim. Havanın sıcaklığının insanlara sirayet ettiği söylenir . Ha bir de İzmir’in havası kızları gibidir, sağı solu belli olmaz da derler ama neyse.
İzmir’e giderseniz ki gitmelisiniz, şehrimizin milli yiyecekleri kokoreç, midye, boyoz, kumru gibi önem arzeden, yemeden duramadığımız efsane tatlarımızı denemeden sakın şehirden ayrılmayın. Kendilerine has plaka oluşturan 35.5 Karşıyaka’ya uğrayın, Kordon’da deniz kokusunu içinize çekin, Kemeraltı’nda alışveriş yapın, saat kulesinin önünde biriyle buluşun, köklü üniversitelerimizi gezin, Göztepe’ye, Narlıdere’ye, Balçova’daki teleferiğe çıkın. Öğrenci ilçeleri Bornova ve Buca’ya uğrayın amma ve lakin İzmir’e gitmeden kısa bir sözlük çalışması yapmanızı tavsiye ederim zira bizim kloraktaki düştüğümüz duruma sizin bizim şehirde düşmenizi istemem.
Hani bir fıkra vardır ya:
Adamın biri “kurban” mevzuunu anlatıyormuş: “çocuğu olmayan Hazreti Davut, Allah’a dua etmiş, “Ya Rabbi bana bir kız çocuğu ver, onu sana kurban edeyim” demiş. Dua tutmuş, Davut, kızının adını Ayşe koymuş, gel zaman git zaman, çocuğun kurban edileceği zaman gelmiş, Hazreti Davut kızı yatırmış, tam boğazını kesip kurban edecekken, Azrail, gökten bir keçiyle çıkagelmiş, “kızı bırak, al bu keçiyi kurban et” demiş! Dinleyenlerden biri dayanamamış: “yahu bunun neresini düzelteyim; Hz. Davut değil Hz. İbrahim; kız değil erkek; Ayşe değil İsmail; Azrail değil Cebrail; keçi değil koç!”
Hah işte bunun gibi ben de hangi birini düzelteyim:
Çekirdek değil çiğdem
Elektrik değil asfalya
Domates değil domat
Mısır değil darı
Simit değil gevrek
İncir değil yemiş
Mutfak tezgahı değil bango
Çamaşır suyu değil klorak
Bilye değil meşe
Vallahi eminim daha çok kelime çıkar ama inanın ben de bilmiyorum aslında bizim bildiğimiz kelimelere siz ne diyorsunuz!
İzmir’e gidince insanları fazla samimi gördüğünüzde şaşırmayın. Dedim ya bizim insanımız sıcak kanlıdır ama isyankardır, biraz da kural tanımazdır. Özgürlüğüne düşkündür. Belki de bu sebeptendir ki en ateşli taraftar grupları da İzmir’dedir. Mesela küçüklüğüm Karşıyaka, Göztepe, Altay taraftarlarının çekişmeleriyle geçmiştir. Velhasıl bir maç izlemeden İzmir’den ayrılmayın.
İzmir başlı başına aşktır, bundandır ki İzmirli doğulmaz, İzmirli olunur. Bizim şehre gelip kendini oralı gibi hisseden çoktur. Türkiye’nin en nadide incisi, Ege’nin mavi sularının en güzel sahibi, uğruna bestelerin yapıldığı güzel şehir; dizilerin çekildiği, dağlarında çiçeklerin açtığı, altın güneşin orda sırmalar saçtığı, adını duyunca yüreğimin cız ettiği canım memleketim.
Bir gün bol şekerli çayımı Kordon boyunda gün batımına karşı birlikte yudumlayacağız. İşte o zaman İzmirim’in dağlarında çiçekler bir başka açacak.